31 Temmuz 2013 Çarşamba

MUSTAFA KEMAL'İN ÖĞRENİM HAYATI (MANASTIR ASKERİ İDADİSİ / LİSESİ )

Selanik Askeri Rüştiyesi'nden mezun olan Mustafa Kemal, idadi (lise) eğitimi için İstanbulda bulunan Kuleli Askeri Lisesi'ne gitmek ister. Fakat rüştiyede kendisini tanıp, seven komutanı Hasan Bey'in tavsiyesine uyarak Manastır Askeri Lisesi'ne gitmeye karar verir.

1896 yılının Mart ayında Manastır Askeri Lisesi'ndeki eğitimine başlar. Manastır'da yatılı ve daha üstün dereceli bir okulu hayat ve öğrenim şartlarına kısa sürede alışan Mustafa Kemal için artık ömrünün sonuna kadar sürecek olan aile yuvası dışındaki hayat başlıyordu...

Manastır'daki sınıf arkadaşları sadece Selanik'ten gelenler değildi. Manastır bölgesine bağlı olan Üsküp, İşkodra, İpek, Yanya ve Manastır'dan gelen gençler de vardı. Bu ortam içinde yeni arkadaşlarla tanışmak, anlaşmak, onlara kendini kabul ettirmek hususunda Mustafa Kemal'in üstün vasıflarının burada da rol oynadığı şüphesizdir.

Manastır Askei Lisei'nde Mustafa Kemal yine matematikte çok başarılı, Fransızcadan ise biraz zayıftır. Kendi hatıratında bunu şöyle anlatmaktadır :

"Askeri Rüştiyeyi ikmal ettiğim zaman merakım epeyce ileri gitmişti. Manastır askeri İdadi'sinde matematik pek kolay geldi. Fakat Fransızca'dan geri kaldım. Muallim benimle çok meşgul olmuyor, acı ihtarlarda bulunuyordu."

Bu eksikliği gidermek için Mustafa kemal yaz tatillerinde  Selanik'te bulunan Frerler Okul'nun özel kurlarına kayıt yaptırır ve Fransızcasını ilerletir.

Mustafa kemal Manastır askeri İdadisi'ni 1898 yılı Aralk ayında ikinci olarak bitirerek mezun olmuş ve yüksek öğrenim  için İstanbuldaki Harbiye Mektebine gitmek için hazırlanmaktadır...

NOT : Mustafa Kemal'in öğrenim hayatının diğer safhaları için buraya tıklayınız.

30 Temmuz 2013 Salı

ZÜBEYDE HANIM

Mustafa Kemal'in annesi Zübeyde Hanım, 1857'de Lankaza'da doğmuş, çocukluğu ve ilk gençlik yılları burada ailesi ile birlikte geçmiştir.

Zübeyde Hanım güçlü bir beden yapısına sahip olduğu gibi, güçlü bir iradeye de sahipti. Yeterince eğitim görmemiş, ama okuma yazmayı "Zübeyde Molla" deniliyordu.
öğrenmişti. Muhafazakar  ve geleneklerine bağlı bir kadındı. Bilge kişiliği nedeniyle kendisine

Ali Rıza efendi ile evlendiklerinde 1870 yılında 13-14 yaşlarında olan Zübeyde Hanım, kocası ölünce çocuklarıyla birlikte bir süre Lankaza'daki aile çiftliğine, kardeşlerinin yanına dönmüş, daha sonra kendiine talip olan Ragıp Bey'le ikinci evliliğini yapmıştır.

Balkan Savaşları sonunda Selanik'in elden çıkması nedeniyle birçok Türk gibi Zübeyde Hanım ve kızı Makbule Hanım'da İstanbul'a gelmişlerdir. Ragıp Bey'in ise bu göç olayından kısa bir süre önce vefat ettiği söylenir.

1922 yılının Haziran ayına kadar İstanbul'da kalırlar. Mustafa Kemal'le Kurtuluş Savaşı başlamadan önce görüşme fırsatları olmuştur ancak Kurtuluş Savaşı başladıktan sonra üç yıl boyunca birbirileri ile görüşemezler.

Ve bu büyük hasret 1922 yılının 24  Haziranında biter. Anne- oğul birbirlerine kavuşurlar. Ankaraya gelmişlerdir ve Çankaya Köşküne yerleşirler.

Zübeyde Hanım hayatı boyunca oğluna hasret kalmış ve onun maceralarla dolu yaşamını endişeyle takip etmeye çalışmış, özellikle Mustafa Kemal İstanbul Hükümeti tarafında idama mahkum edildiğinde büyük bir üzüntüye kapılmış, bu nedenle ömrünün son yılları hep hastalıklarla geçmiştir. 

Çankaya Köşkünde Mustafa Kemal'in manevi oğlu Abdürrahim ve Ragıp Bey'in yeğeni Fikriye ile kalan Zübeyde Hanım'ın hastalığı ilerlemişti. Kısmi felç ve romatizmadan dolayı ağrıları artan Zübeyde Hanım'a İzmir havasının iyi geleceği düşünülerek, İzmir'e gitmesi için ikna edildi. Bu seyahatin bir başka amacı da Mustafa Kemal'in evlenmeyi düşündüğü Latife Hanım'ı Zübeyde Hanım'la tanıştırmaktı. 

Buradayken hastalığı giderek artan Zübeyde hanım 15 Ocak 1923 günü İzmir'de vefat etti. 66 yaşındaydı. 14 Ocak günü bir yurt gezisine çıkan Mustafa kemal Paşa ise ölüm haberini aldığında Eskişehirdeydi. Ve sevgili annesinin cenaze törenine de katılamamıştı...


27 Temmuz 2013 Cumartesi

BIRAKMAYI DÜŞÜNDÜM !


Hulki Cevizoğlu   : Başımızdaki bunca dert ve sıkıntı ile nereye doğru gidiyoruz?

M. Kemal            : Her şeye rağmen muhakkak bir nura doğru yürümekteyiz.

Hulki Cevizoğlu   : Gençlikten umutlu musunuz?

M. Kemal          : Bende bu imanı yaşatan kuvvet, yalnız, aziz memleketim ve milletim hakkındaki sonsuz sevgim değil, bugünün karanlıkları, ahlaksızlıkları, şarlatanları içinde sırf vatan ve hakikat aşkı ile ışık serpmeye ve aramaya çalışan bir gençlik gördüğümdendir...




Araştırmacı yazar Hulki Cevizoğlu'nun 2011 yılında yazdığı bu kitapta Atatürk hakkında hiç bilinmeyenler, saklanan gerçekler Atatürk'ün ağzından bir röportaj şekliyle veriliyor. 

Atatürk gerçekten İttihatçı mıydı, doğum tarihi 1880 mi, 1881 miydi, Kürtler için yerel özerklik istedi mi, ilk hedef Akdeniz'di , peki ikinci ve üçüncü hedefler neydi ?.....

Bunlar ve bunlara benzer konulara birinci ağızdan cevap alacaksınız. Hulki Cevizoğlu bu kitabıyla yine kendinden bekleneni yaptı ve sevenlerini bir kez daha bir başyapıtla buluşturdu.

Mutlaka okuyun, okumayanlara tavsiye edin...


BIRAKMAYI DÜŞÜNDÜM
Bir Devrimciyle Röportajlar 
Hulki Cevizoğlu
2011 ANKARA İSİM YAYINLARI

26 Temmuz 2013 Cuma

YAŞIMA BAKMAYARAK GÖNÜLLÜLER ARASINA KATILMAK İSTİYORDUM

Falih Rıfkı anlatıyor :


1877-78 Osmanlı- Rus Savaşı zamanı, Ruslar İstanbul kapılarına kadar gelmişlerdi. Mustafa Kemal henüz doğmamıştı. Fakat o yıkıcı bozgunun sebeplerini öğrenmeye büyük önem vermişti. 

1897 yılıydı. Manastır çevresinde Sırp ve Bulgar çeteler dağa çıkmakta, Türk köylerini basmakta idiler. Mustafa Kemal'in içine ilk defa Manastır Askeri Lisesi'ndeyken vatan kaygısı çökmüştü. Topraklarımız üstünde ağırlaşan tehlike havasını nefesi içinde duyduğu sırada aynı yıl Türk-Yunan Savaşı çıkmıştı. 

"Gençliğimin en heyecanlı yıllarını yaşadım. Küçük yaşıma bakmayarak gönüllüler arasına katılmak istiyordum."

Gençler davul zurna sesleri arasında ellerinde bayrakları ile cepheye koşuyorlardı. Aralarında bıyıkları henüz terleyen çocuklar da vardı. Bazı arkadaşlarının anlattıklarına göre o da arkadaşlarından biri ile okuldan kaçtı. Katılacakları bir kıta araken gece vakti bir kapı önüne geldiler. Mustafa Kemal kapı tokmağını vurmuştu. Kapıyı açan kadın sesini çıkarmadan içeri çekildi. Sonra lambayı gençlerin yüzüne tutarak :

-Mustafa sen burada ne arıyorsun? dedi.

Bu kadın, Selanik'te uzun yıllar kalmış, Zübeyde Hanımı tanıyan bir Bulgar kadını idi. Mustafa'yı içeri alarak :

-Nereye gidiyorsun? dedi.

-Cepheye... Yunanlılarla çarpışmaya !

Kadıncağız gönlü vatan sevgisi ile dolmuş bu genç adamı güçlükle ikna edebilmiş ve okuluna dönmesini sağlamıştı, Ve Mustafa Kemal'in bu ilk macerası böylece sona ermişti...

25 Temmuz 2013 Perşembe

AMA BUNLAR YAZILMAZSA BEN ANLAŞILMAM Kİ !

Falih Rıfkı anlatıyor :
Sözlü, oyunlu ve kadınlı toplantılardan biri idi. Sofranın iki türlü dağılışı vardı. Ya Atatürk'e iyice yorgunluk ve uyku basar, arkadaşlarına izin verir ve yatak odasına çıkar yahut yabancı ve yarı bildikleri ile vedalaşıp birkaç yakın arkadaşını alıkoyardı. Yemek odasında veya eğer bahar ve yaz günleri ise, köşkün bahçesinde kalanlarla biraz daha vakit geçirdikten sonra, hafifler ve ayılırdı. 

O gece bazı aşırı sahneler geçti. Gülüşe oynaşa sabahladık. Atatürk benimle birkaç kişiyi sona bıraktı. Gece üstüne bir hayli dedikodu yaptık. Çıkıp gideceğimiz sırada kendisine dedim ki :

-Şimdiye kadar sizin için sadece yabancılar yazdı. Biz yanınızdayız. Sizi ve eserlerinizi daha iyi tanıyoruz. İzin verir misiniz, Yakup Kadri ile beraber sizin için bir kitap hazırlasak?

Ferah ve uyanık bir bakışla beni süzdü :

-Dün geceyi de yazacak mısınız?

-Canım efendim, bu kadar hususiyetlerinize girmeye ne lüzum var?

-Ama bunlar yazılmazsa ben anlaşılmam ki... Siz de başkalarının yazdıklarını tekrarlamış olursunuz.

19 Temmuz 2013 Cuma

ATATÜRK'ÜN VASİYETİ


                                                                                                                                       Dolmabahçe 
                                                                                                                                       5 Eylül 1938
                                                                                                                                       Pazartesi

Malik olduğum bütün nukut ve hisse senetleri ile Çankaya'daki menkuL ve gayri menkul emvalimi Cumhuriyet Halk Partisi'ne atideki şartlarla terk ve vasiyet ediyorum.

1.Nukut ve hisse senetleri şimdiki gibi İş Bankası tarafından nemalandırılacaktır.

2.Her sene ki nemadan bana nisbetleri şerefi mahfuz kaldıkça yaşadıkları müddetçe Makbule'ye ayda 1000, Afet'e 800, Sabiha Gökçen'e 600, Ülkü'ye 200 lira ve Rukuye ile Nebile'ye şimdiki 100'er lira verilecektir.

3.Sabiha Gökçen'e bir ev de alınabilecek ayrıca para verilecektir.

4.Makbule'nin yaşadığı müddetçe Çankaya'da oturduğu evde emrinde kalacaktır.

5.İsmet İnönü'nün çocuklarının yüksek tahsillerini ikmal için muhtaç olacakları yardım yapılacaktır.

6.Her sene nemadan mütebaki miktar yarı yarıya Türk Tarih ve Dil Kurumlarına tahsis edilecektir.


K. ATATÜRK

17 Temmuz 2013 Çarşamba

MUSTAFA KEMAL'İN KARDEŞLERİ

1839 doğumlu Ali Rıza Efendi, 1857 doğumlu Zübeyde Hanım ile 1870 veya 1871’de evlendi. Altı çocukları oldu.
Fatma(1871/1872-1875)
Ahmet(1874-1883)
Ömer(1875-1883)
Mustafa(1881-1938)
Makbule(1885-1956)
Naciye(1889-1901)

Kardeşlerinden Fatma dört, Ahmet dokuz, Ömer sekiz yaşlarında, o senelerde Rumeli’yi kasıp kavuran kuşpalazı (difteri) hastalığından çocuk yaşlarında öldüler. En küçükleri Naciye oniki yaşında hayata gözlerini yumdu.

Atatürk, Selanik Askeri Rüştüyesi’nden itibaren hayatı boyunca dostlukları ve arkadaşlıkları devam eden Fuat Bulca’ya bir gün şöyle demiştir:

”Kardeşlerim arasında en sevdiğim Naciye idi. Çocuk yaşının üstünde hisli, duygulu, öğrenmeye meraklıydı. Ben Harbiye’ye giderken kitaplarımı istemişti. Annemden onu okutmasını istemiştim. Ne ablam Fatma’yı, ne ağabeylerim Ahmet ve Ömer’İ hatırlayamıyorum. Son ikisi aynıyıl, 1883’de ben iki yaşındayken ölmüşler. Naciye, annem gibi sarışın, mavi gözlü, duru beyaz tenli idi. Tipik bir yörük kızıydı. Makbule’ye hiç benzemezdi. ”

16 Temmuz 2013 Salı

BENİM MANEVİ MİRASIM

"Ben manevi miras olarak, hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında belki gayelere tamamen erişmediğimizi, fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.

Zaman süratle ilerliyor, milletlerin, toplumların, kişilerin mutluluk anlayışları bile değişiyor, böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişmesini inkar etmek olur.

Benim Türk Milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçılarım olurlar."

15 Temmuz 2013 Pazartesi

MUSTAFA KEMAL VE ÖMER NACİ

Manastır Askeri İdadisi'nde (lise) Mustafa Kemal'i en çok etkileyen arkadaşlarından biri Ömer Naci'dir. Ömer Naci, Mustafa Kemal'e edebiyat ve şiir merakı aşılayacaktır.

İlerleyen yıllarda İttihat ve Terakki'nin hatibi olacak olan ve genç yaşta hayatını kaybeden Ömer Naci, Bursa İdadisi'nden kovularak, Manastır İdadisi'ne yollanmıştı.

Mustafa Kemal hatıralarında şunları anlatıyor :

" O zamana kadar edebiyatla çok temasım olmamıştı. Merhum Ömer Naci, Bursa İdadi'sinden kovulmuş, bizim sınıfa gelmişti. Daha o zaman şairdi. Benden okuyacak kitap istedi. Bütün kitaplarımı gösterdim, hiçbirini beğenmedi. Bir arkadaşın kitaplarımdan hiçbirini beğenmemesi gücüme gitmişti. Şiir ve edebiyatla o zaman tanıştım. Çalışmaya başladım. Şiir bana cazip göründü. Fakat Kitabet Hocası diye yeni gelen bir zat beni şiirle uğraşmaktan men etti. 'Bu tarz uğraşlar seni askerlikten uzaklaştırır, ' dedi. Ne var ki, güzel yazmak gevesi ben de hep baki kaldı."

Bu ikazı yapan Kitabet Öğretmeni Mehmet Asım Efendi'dir. Aynı olayı Mustafa Kemal, daha sonra arkadaşı Ali Fuat Paşa'ya şöyle anlatır :

"Eğer Kitabet Öğretmenimiz imdadıma yetişmeseydi, ben de şair olup çıkacaktım. Çünkü hevesim vardı. Asım Efendi beni bir gün çağıdı ve ' Bak oğlum Mustafa, dedi, şiiri falan bırak. Bu iş senin iyi bir asker olmana mani olur. Diğer hocalarınla da konuştum. Onlar da benim gibi düşünüyorlar. Sen Naci'ye bakma, o hayalperest bir çocuk. İleride belki iyi bir şair ve hatip olabilir, fakat askerlik mesleğinde katiyen yükselemez.' Hocamın ne kadar haklı olduğunu hadiseler ispat etti. Çok arzu ettiği halde Naci kurmay subay olamadı."

Bu ikaz ve yönlendirmenin Mustafa Kemal'in hayatını ve kaderini doğrudan etkilediğine şüphe yoktur. Fakat Ömer Naci'nin de Mustafa Kemal'in fikri altyapısının oluşmasında diğer faktörlerle birlikte önemli bir rol oynadığı da kesindir.

14 Temmuz 2013 Pazar

ATATÜRK'ÜN EVLİLİĞE BAKIŞI

Mustafa Kemal Paşa 29 Ocak 1923 tarihinde Latife Hanımla evlenmiş, 2 yıl 6 ay sonra, 5 Ağustos 1925 tarihinde ayrılmışlar, bu evlilikten sonra birbirlerine karşılıklı söz vermişler ve birbirleri hakkında tek söz söylememişlerdir. Yıllar sonra Atatürk bu kısa evliliği şöyle değerlendirecektir :



"Eşini mutlu edebilecek herkes evlenmelidir. Çocuk sahibi olmalıdır. Bana bakmayın, bu meselede örnek İsmet Paşa'dır. Benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir. Buna rağmen tecrübesini yaptım. Sonra anladım ki, bu iş benim başaracağım bir iş değildir."

11 Temmuz 2013 Perşembe

BU MEMLEKETİN TOPRAKLARI ÜZERİNDE KANLARINI DÖKEN KAHRAMANLAR

Dünyanın en kanlı savaşlarından olan Çanakkale Savaşında yüzbinlerce asker hayatını kaybetti. Büyük insan, büyük önder M. Kemal ATATÜRK yıllar sonra bu savaşta hayatını kaybeden müttefik askerleri için bakınız ne diyor:


“ Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar!
Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yan yana, koyun koyunasınız.
Uzak diyarlardan, evlatlarını harbe gönderen analar!
Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”

8 Temmuz 2013 Pazartesi

BOMBASIRTI VAKASI

Çanakkale Savaşlarını kazandıran ruh kuvvetini bizzat Mustafa Kemal Paşa Bombasırtı'nda gördüğü vaziyeti anlatarak ifade ediyor :


“Karşılıklı siperler arasındaki mesafe 8 metre yani ölüm muhakkak birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına düşüyor. İkincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor; üç dakikaya kadar öleceğini biliyor, en ufak bir duraksama bile göstermiyor, sarsılmak yok. Okuma bilenler ellerinde kuranı kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler kelimeyi şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki ruh kuvvetini gösteren şayanı hayret ve tebrik bir misaldir. Emin olmalısınız ki Çanakkale Muharebesini kazandıran, bu yüksek ruhtur."

7 Temmuz 2013 Pazar

ATATÜRK'ÜN ASKERLİK ÜZERİNE YAZDIĞI KİTAPLAR

M.Kemal’in 1908-1918 yılları arasında, küçük broşürler halinde, ,askerlik üzerine yayımlanmış kitapları şunlardır:
 
1.Takımın Muharebe Talimi,General Litzman’dan tercüme
 
2.Cumalı Ordugahı,Süvari,Bölük,Alay,Liva Talim ve Manevraları
 
3.Beşinci Kolordu Erkan-ı Harbiye Tabiye ve Tatbikat Seyahati
 
4.Bölüğün Muharebe Talimi,General Litzman’dan tercüme

5.Zabit ve Kumandan ile Hasbihal

1 Temmuz 2013 Pazartesi

KAZANDIĞIMIZ AN BU ANDIR

Mustafa Kemal Paşa anlatıyor :



Conkbayırı'nın güneyindeki 261 rakımlı tepeden, sahilin gözetleme ve güvenliğinden sorumlu olan, bir müfrezenin Conkbayırı'na doğru koşmakta, kaçmakta olduğunu gördüm. Bizzat bu askerlerin önüne çıkarak :

-Niçin kaçıyorsunuz? dedim.
-Efendim düşman! dediler.
-Nerede?
-İşte, diye 261 rakımlı tepeyi gösterdiler.

Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 rakımlı tepeye yaklaşmış ve ileriye doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün : Ben kuvvetlerimi bırakmışım, asker o dakika istirahat etsin diye, düşman da bu tepeye gelmiş, demek ki düşman bana benim askerlerimden daha yakın! Ve düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek fena bir vaziyette kalacaktı. O zaman kaçan askerlere :

-Düşmandan kaçılmaz, dedim. 
-Cephanemiz kalmadı, dediler.
-Cephaneniz yoksa, süngünüz var, dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Yere yatırdım. Aynı zamanda Conkbayırı'na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile dağ bataryasının yetişebilen askerlerinin  "marş marş" la benim bulunduğum yere gelmeleri için yanımdaki emir subayını geri gönderdim. Bu müfreze yere yatınca düşman askerleri de yere yattı. KAZANDIĞIMIZ AN BU ANDIR.


KAYNAK : Anafartalar Kumandanı Mustafa Kemal İle Mülakat / Ruşen Eşref Ünaydın



MUSTAFA KEMAL'İN ÖĞRENİM HAYATI ( ORTA OKUL )

Zübeyde Hanım'ın, Ali Rıza Efendinin vefatından(1893) sonra, çocukları ile beraber Langaza'da bulunan kardeşinin  çiftliğine gidişi,  Mustafa'nın öğrenim hayatına dört ay kadar ara vermiştir.

Daha sonra Zübeyde Hanım oğlu Mustafa'yı okula devam etmesi için Selanik'teki halasının yanına göndermiştir.

Selanik'e gelen Mustafa Mülkiye Rüştiyesi'ne (orta okul) başlamıştır. Burada müdür muavinliği yapan "Kaymak Hafız" diye anılan Matematik Öğretmeni Hüseyin Efendi'nin, bir disiplinsizliğe sebep olduğu ve haksızlığa boyun eğmediği için Mustafa'yı dövmesi, bunu gururuna yediremeyen Mustafa'nın büyük annesi Ayşe Hanım tarafından okuldan çıkarılması neticesinde bu okul macerası çok kısa sürmüştür.

Çocukluğundan itibaren asker olmak isteyen ve askerliğe büyük ilgi duyan Mustafa 1894 yılının Temmuz-Ağustos aylarında, asker olmasını istemeyen annesi Zübeyde Hanım'a haber vermeden Selanik Askeri Rüştiyesi'nin sınavlarına girmiş ve başarılı olmuştur. Sınavda gösterdiği başarı sebebiyle dört yıllık okulun üçüncü sınfına kabul edilmiş ve yarıda kalan öğrenimine burada devam etmiştir.

Mustafa'nın bu okulu Mithat Paşa Caddesinde, yeni ve oldukça güzel bir binaya sahip bulunan, düzenli ve disiplinli bir okuldu. Dersleri ihtisas esasına göre okutan ve çoğunluğunu subayların oluşturduğu bir öğrenim ve yönetim kadrosuna sahipti.

Mustafa çok kısa sürede öğretmen ve komutanlarının dikkatlerini çekmiş, seçkin bir öğrenci olarak kendini tanıtmıştır.

Özellikle matematik dersini çok sevmiş, büyük başarı göstermiş, onun bu yetenek, yaratıcılık ve olgunluğu Matematik Öğretmeni Üsküplü Mustafa Sabri Efendinin de dikkatini çekmiş, Öğretmeni Mustafa'ya bu özellikleri sebebiyle Kemal adını vermiş ve böylece yarının Atatürk'ü Mustafa Kemal olarak tarihe mal olmuştur.

Mustafa Kemal bu okuldan 1895 yılı sonu veya 1896 yılı Ocak ayında, on beş yaşında iken , son sınıfı dördüncü olarak bitirerek mezun olmuştur.

KAYNAK : BİR DAHİNİN HAYATI/ YRD. DOÇ. DR. ALİ GÜLER

NOT : Mustafa Kemal'in öğrenim hayatı (ilkokul) yazısını okumak için buraya tıklayın.