31 Ağustos 2013 Cumartesi

ESİR BAŞKOMUTAN TRİKOPİS

Büyük Taarruz esnasında  Gazi Mustafa Kemal’in yanında bulunan arkadaşlar, Yunan Kuvvetleri Komutanı General Trikopis’in Başkomutan çadırına nasıl getirildiğini şöyle anlatırlar.

Trikopis, diğer esir kolordu ve tümen komutanları ile birlikte Gazi Mustafa Kemal’in huzuruna çıkarıldıkları zaman, hepsi çok heyecanlı ve bitkin halde imişler. Gazi, bunları oturtmuş, kendilerini teselli için bu gibi yenilgilerin tarihte örnekleri olduğunu, sevk ve idareyi eksiksiz yapmış iseler vicdanen rahat olabileceklerini söylediği zaman, Trikopis:

-Askerî görevimi tamamen yaptığıma eminim. Fakat asıl görevimi malesef yapamadım, diye intihar edemediğini anlatmak isterken, Gazi:

-O size ait bir düşüncedir, diye sözünü kesmiş ve harita üzerinde:

-Şurada bir tümeniniz vardı. Niçin onu şuraya almadınız? Filan yerdeki kuvvetlerinizi falan yere sevk etseydiniz daha iyi olmaz mıydı? gibi bazı eleştiriler yapmış, Trikopis:

-Ben öyle hareket etmek için emir verdim. Fakat (yanındaki kolordu komutanını göstererek) bu yapamadı, demiş.

Bu görüşmeler olurken esir komutan yavaşça yanında bulunan subaylarımızdan birine:

-Bizim ile konuşan bu general kimdir? diye sormuş, subay:

-Başkomutan Mustafa Kemal! deyince adam hayrete düşmüş:

-Şimdi anladım biz niçin mağlup olduk! Bizim Başkomutan İzmir’de vapurda oturuyordu ! diyerek derdini dökmüş.

30 Ağustos 2013 Cuma

ORDUMUZ BAŞSIZ BIRAKILAMAZDI...

Başkomutanlık kanunu 5 Ağustos 1921 tarihinde, Kütahya- Eskişehir muharebelerinden sonra, durum kötüye gitmeye başlayınca TBMM’nin Mustafa Kemal Paşa’ya Türk Ordusunun Başkomutanlığını verdiği tarihi öneme sahip bir kanundur.

Bu kanun daha sonra üç kez daha uzatılmış, 20 Temmuz 1922 ise Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlık yetkisi TBMM tarafından süresiz olarak uzatılmıştır. Mustafa Kemal Paşa bu yetkisini 29 Ekim 1923 tarihine kadar kullanmıştır.

Kanunun uzama görüşmeleri esnasında zaman zaman gerginlikler olmuş, özellikle Sakarya Zaferinden sonra yapılan görüşmelerde muhalifler başkomutan Mustafa Kemal’in yetkilerini kaldırmak için mecliste yokluğunu fırsat bilip bu kanun hakkındaki görüşlerini  dile getirmişlerdir.

Mustafa Kemal ise meclis tutanaklarından görüşmeleri takip etmiş ve mecliste yaptığı konuşmayla hepsine cevap verip, konu hakkındaki görüş ve düşüncelerini kendisine yakışır bir hitap ve ikna gücüyle şöyle dile getirmiştir : 



" Vasıf Bey, bir konuşmasında demiş ki: «Biz Sakarya Muharebesi’nden sonra, işte hala kıpırdayamadık, kıpırdayamıyoruz.» Bu söz, bazılarının «bravo» sesleriyle ve alkışlarıyla karşılanmış.

Efendiler, buna pek üzüldüm ve kahroldum, çok utanç duydum. Ordunun kıpırdamamasını ve kıpırdamayacağını iddia eden bir gafilin sözlerini alkışlamak, cidden çok gariptir.

Rica ederim, bunu burada gömelim, kimse işitmesin!

İşte Efendiler, Başkomutanlığın gereksizliğini ispatlamak için söylenen sözlerin bellibaşlıları bunlardan ibaretti. Benim de bu sözlere verebileceğim karşılıklar dinlendi. Bundan sonra düşünüp karar vermek Meclis’e düşer.

Yalnız bir gerçeği gözler önüne sermek zorundayım. Yüce Meclis’in, Başkomutanlığın gereğine inandığına şüphe olmamakla birlikte, muhalefetin, hiç bir temele dayanmayan tutumu, Meclis kararının istenilmeyen bir şekilde çıkmasına yol açtı. Bunun sonucu ne oldu, Efendiler, biliyor musunuz? Başkomutanlık iki gündür belirsiz bir durumda ve boşluktadır.

Şu dakikada ordu komutansızdır. Eğer ben orduya komuta etmekte devam ediyorsam, kanunsuz olarak komuta ediyorum. Meclis’te beliren oy sonuçlarına göre, hemen komutadan el çekmek isterdim. Başkomutanlığımın sona erdiğini hükümete bildirdim. Fakat, önlenmesi imkansız bir felakete meydan vermeme mecburiyeti ile karşı karşıya geldim. Düşman karşısında bulunan ordumuz başsız bırakılamazdı. Bunun için bırakmadım, bırakamam ve bırakmayacağım."

29 Ağustos 2013 Perşembe

İŞTE FARKLARI

Falih Rıfkı Atay anlatıyor :

Bir akşam Atatürk'e davetliydik. Birkaç oyun masası kurulmuştu. Hanımlı efendili vakit geçiriyorduk. Ben ve Yakup, Atatürk'ün masasında idik. Fethi Bey ve İsmet Paşa ayrı ayrı masalarda briç oynuyorlardı.

Bir aralık yaver Atatürk'e bir şifre getirdi. Şeyh Sait isyanına ait son bir rapor olduğunu anladık. Bir cephe düşer gibi, şark düşüyordu. İsyana her geçen gün büyümekteydi. Atatürk raporu okudu. sonra yavere usulca :

-Al bunu Fethi'ye götür, bize de,

-Çocuklar dikkat ediniz, dedi.

Başvekil Fethi Bey rahatsız edilmesinden sıkılmış görünerek, bir an oyunu bırakıp yavere :

-Ne var? diye sordu.

Yaver raporu verince de şöyle bir göz atıp :

-Sonra bakarız, diye iade etti.

Atatürk yaveri çağırdı, yine yavaş sesle :

-İsmet'e götür, dedi.

İsmet Paşa'nın hükümette hiçbir vazifesi yoktu. Oyunu bıraktı, rapora bir baktı, sonra iskemlesini geriye çekerek bir sigara yaktı ve uzun uzun okudu, birkaç nefes sigara daha çekti, tekrar okudu ve pek düşünceli bir halde kağıdı ağır ağır kıvırdı, yavere verdi, düşüncesi bir müddet
daha devam etti.

Atatürk bize döndü ve :

-İşte farkları ! dedi.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

ULUBATLI HASAN KİMDİR


İstanbul'un fethinde surlara tırmanarak otuz arkadaşı ile birlikte Türk Sancağını 29 Mayıs 1453 salı günü, saat 7 ila 8 arasında, Bizans üzerinde ilk kez dalgalandıran kahraman.


Bazı tarihçiler, iri yarı bir Yeniçeri olduğu görüşündedirler. Ancak diğer arkadaşlarından ayırt edilmek için memleketiyle anılan Ulubatlı Hasan'ın, Ulubat ve çevresinin o tarihlerde Osmanlı ordusunun yaya ve müsellem sınıfına askr veren Türk bölgelerinden biri olduğu dikkate alınırsa, bu sınıf askerlerden biri olma ihtimali kuvvet kazanır.

Şehadetinde de ihtilaf vardır. Bazı yazarlar sura çıktıktan ve sancağı diktikten sonra şehre giren ilk askerlerden olduğu ve bu arada şehit düştüğü, bazıları da sura çıkıp sancağı diktikten sonra ayağı taşa takılarak düştüğü ve atılan oklarla şehit edildiği kanaatindedirler.

Yine bazı kimseler, Edirnekapı'da, bazıları Tekfur Sarayı çevresinde şehit düştüğünü ileri sürerler.

Kabri ile ilgili de çok muhtelif görüşler olmasına rağmen, kabrinin yeri belli değildir.

26 Ağustos 2013 Pazartesi

BAYRAK ÇİĞNENMEZ

Ruşen Eşref Ünaydın anlatıyor :


Mustafa Kemal İzmir’in kurtuluşunda halkın coşkun gösterileri arasında kalacağı evin önüne gelip de kapının önüne serilmiş bayrağı görünce durdu:

Bu, ipekten kocaman bir Yunan bayrağı idi. Üzerine basılarak geçilecek bir yol halısı gibi serilmişti. Kapıdaki kalabalık halk yalvarıyordu:

-Buyurunuz, geçiniz. Bizim öcümüzü alınız! Yunan kralı, bu evden içeri, bizim bayrağımıza basarak girmişti. Siz lütfedin. Bu karşılıkla o lekeyi silin! Burası sizin şehrinizdir. Bu ev sizin evinizdir. Bu hak sizindir.

Mustafa Kemal, o yerde serili bayrağın önünde, bulunduğu noktada kaldı. Çevresindekilere tatlılıkla baktı.

-O geçmişse hata etmiş. Bir ulusun bağımsızlık simgesi olan bayrak çiğnenmez. Ben onun yanlışını tekrar edemem. 

Bayrağı yerden kaldırttı, bembeyaz mermerlere basarak içeri girdi.


25 Ağustos 2013 Pazar

KORGENERAL ALİ FUAT CEBESOY

KORGENERAL ALİ FUAT CEBESOY (İstanbul 1882- İstanbul 1968)

General olarak Milli Mücadeleye katılan ve 20. Kolordu Komutanı olan Ali Fuat Cebesoy, Atatürk'ün okul ve gençlik arkadaşıdır. Ve Mücadelenin başlangıç safhasında Batı Cephesine komuta etmiştir. Genelkurmayca karşı çıkıldığı halde giriştiği hatalı Gediz Taarruzunun başarısızlıkla sonuçlanması üzerine Ali Fuat Paşa büyükelçi göreviyle Rusya'ya gönderilmiş, büyükelçilik döneminde de Türk çıkarları doğrultusunda önemli işler yapmış, dönüşte ise Meclis 2. Başkanlığı yapmıştır.

1923 de Korgeneralliğe terfi etmiş, 1924 de 2. Ordu Müfettişi iken ordudan ayrılmış ve muhalif grupla beraber siyaset hayatına atılmıştır.

Ali Fuat Cebesoy Konya, Eskişehir, İstanbul Milletvekili, Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlıkları, TBMM Başkanlığı gibi görevlerde bulunmuştur.

24 Ağustos 2013 Cumartesi

BÜYÜKLÜK ODUR Kİ

Büyüklük odur ki, hiç kimseye iltifat etmeyeceksin, hiç kimseyi aldatmayacaksın.
Memleket için gerçek ülkü neyse onu görecek, o hedefe yürüyeceksin. 
Herkes senin aleyhin de bulunacaktır. 
Herkes seni yolundan çevirmeye çalışacaktır. 
İşte sen bunda karşı koyuşları yok eden olacaksın. 
Önüne sayılamayacak güçlükler yığacaklardır. 
Kendini büyük değil küçük, zayıf, araçsız, hiç sayarak, 
kimseden yardım gelmeyeceğine inanarak bu güçlükleri aşacaksın. 
Ondan sonra sana büyüksün derlerse, bunu diyenlere de güleceksin.

23 Ağustos 2013 Cuma

ALBAY ALİ ÇETİNKAYA

ALBAY ALİ ÇETİNKAYA (Afyon 1878- İstanbul 1949)

Yunanlılara ilk karşı koyan Ayvalık'taki 172. Piyade Alayının Komutanı Yarbay Ali Bey'den NUTUK'ta şöyle bahsediliyor :

"Yunan ordusu girdiği bölgeyi genişletirken Ayvalık'a da asker çıkardı. Ali Bey, bu Yunan kuvvetlerine karşı 28.05.1919'da savaşa girişti. Bu güne değin Yunan birlikleri hiçbir yerde ateşle karşılanmamıştı. Tam tersine kimi şehir ve kasabalar halkı korkutulmuş ve İstanbul Hükümetinin buyruklarına uyarak büyük memurlar başta olmak üzere, Yunan birliklerini özel kurullarla karşılamışlardı. Ali Bey'in, Ayvalık bölgesinde savaş cephesi kurması üzerine yavaş yavaş Soma'da, Akhisar'da, Salihli'de ulusal cepheler kurulmaya başlanmıştır."

Ali Bey Milli Mücadelen sonra ise Afyon milletvekilliği, İstiklal Mahkemesi Başkanlığı, daha sonraları da Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanlığı yapmıştır.

22 Ağustos 2013 Perşembe

FEVZİ PAŞA'YA AFGANİSTAN'A ASKERİ KURUL GÖNDERİLMESİ KONUSUNDA DİREKTİF

Milli Savunma Bakanı Fevzi Paşa'ya          ANKARA 21 Aralık 1920

Savunma ve maliyemizle uygun düşerse Afgan ordusunu düzenlemek için bir subay kurulunun gönderilmesini çok önemli ve gerekli görmekteyiz.

Cemal Paşa'nın ilişik mektubunda belirttiği üzere gelecekte Anadolu üzerine çöken ağır yükü azaltmaya yarayabileceği gibi aşağıdaki konulara bağlı kalındığında Orta Asya'da buyruğumuza hazır güçlü bir orduya sahip olmamız sağlanmış ve dolayısıyla gerektiği anda Anayurda savaş sıkıntısından kurtarmak için İngilizleri daha uzaklarda tutmaya bir araç olur.

Görüşüme göre bu kurulu oluşturacak subayların seçiminde ve kendilerine verilecek direktifte aşağıdaki konular göz önüne alınmalıdır.

İlki : Bu kurulun başta kesin olarak politikayla uğraşmayıp, yalnız askerlik görevini yapmak ve kendisini gerek Afgan, gerek Türkistan ve Buhara halkı ve askerlerine sevdirmesi

İkincisi : Giden subayların açıktan Afgan hükümetinin personeli olmuş gibi görünmekle birlikte sürekli ve her durumda Türk hükümetinin bütün buyruklarına bağlı olacak yaratılış ve dayanıklılardan seçilmesi ve bunu bir ölçüde gerçekleştirmek için Afganistan'ın buyruğunda bulundukları sürece yükselme ve işlerde Türk ordusu kadrosunda bulundurulmaları

Üçüncüsü : Bu kurulla telli ya da telsiz telgraf görüşmelerinin yapılmasına çalışılması

Dördüncüsü : Çıkarlarına aykırı davranışlarını engelleyebilecek ve İslam ve Türk çıkarlarına çalışan bir Afgan örgütünü iktidara getirebilecek düzeyde bir yer edinmesi

Mustafa Kemal Paşa
TBMM Reisi

21 Ağustos 2013 Çarşamba

ATATÜRK'E KÜFREDEN KÖYLÜ

Atatürk’e hakaretten sanık bir köylü hakkında kovuşturma yapılıyordu. Durumu Atatürk'e arz ettiler:

-Mahkemeye veriyoruz, dediler, size küfür etmiş.

Atatürk sordu:

-Ben ne yapmışım ona?

Soruşturma evrakını inceleyenler açıkladılar:

-Gazete kâğıdı ile sardığı sigarayı yakarken kâğıt tutuşmuş da ondan. Atatürk’e bunu söyleyen bir bakandır. Atatürk sorar:

-Siz hiç gazete kâğıdı ile sigara içtiniz mi?

-Hayır...

-Ben Trablus’ta iken içmiştim. Pek berbat şey. Köylü bana az küfretmiş. Siz bunun için mahkemeye vereceğinize, ona insan gibi sigara içmeyi sağlayınız.


20 Ağustos 2013 Salı

KAMÇISIZ İDARE

Latife Hanım anlatıyor :

Evli bulunduğumuz sıralarda idi. İzmir’deydik. Doktorların önerisi gereğince sessiz, sakin bir hayat sürmesi, dinlenmesi gerekliydi. Bir türlü uyuyamadığı bir gece:

-Latife, ben şimdi tramvaya binmek istiyorum, dedi.

-Dinlenseniz olmaz mı? Vakit de oldukça geç, dedim.

-Ben de vaktin geç olmasından yararlanıp tramvaya binmek istiyorum ya, diye karşılık verdi. Derhâl gereken yerlere emir verildi. Bir atlı tramvay hazırlandı.

-Tramvay hazır, emrinize amade...

Yanlarına yaverlerini de aldılar. Hep birlikte tramvaya gittik. Bir sürücüden başka kimse yoktu. 

ATATÜRK sürücünün yanına yaklaşıp sordu:

-Sen atları kamçı ile mi idare edersin?

-Tabii Paşam, kamçısız idare edilir mi? 

-Neden idare edilmesin?

-Biz görmedik...

ATA sürücünün yanına oturdu.

-Sen şu yerini bana ver de, kamçısız idare edeyim, dedi. Sürücü hemen yerini verdi. ATATÜRK dizginleri ele aldı. Tramvay atlarını kamçısız sürmeye başladı.

-Nasıl? İdare edebiliyor muyum?

-Benden daha güzel idare ediyorsunuz Paşam...

-Ben de senin gibi bir idareciyim. Ben de yüz binlerce insanı idare ettim. Onları ölüme giden yola seve seve sevk ettim. Fakat bir tanesine bile kamçı kullanmadım...

19 Ağustos 2013 Pazartesi

VATANIN SAVUNMASINA AİT GÖREVLERDEN DAHA ÖNEMLİ GÖREV OLAMAZ

Mustafa Kemal anlatıyor :

"Bütün memleketin bence gözle görülür bir felakete atıldığını gördükten ve bütün ordusunun muhakkak bir felaketi her çareye başvurarak önlemek için kanını dökmeye hazırlanmasından başka çare kalmadığını anladıktan sonra, benim hala Sofya'da kordiplomatik içinde rahat salon hayatı geçirmekliğime imkan olabilir miydi? Başkumandanlık Vekaleti'ne bir yazı ile müracaat ettim. Ordu içinde rütbemle mütenasip herhangi bir görevin bana tevdiini rica ettim. Başkumandan Vekili tarafından bana çok nazik bir cevap verildi:

-Sizin için orada da daima bir görev mevcuttur. Fakat, Sofya Ataşemiliterliği'nde kalmanız daha önemli görüldüğü içindir ki, sizi orada bırakıyoruz.

Cevap verdim :

-Vatanın savunmasına ait fiili görevlerden daha önemli ve yüce görev olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken, ben Sofya'da ateşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrum isem, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz."

Ve bu yazışmalardan sonra Mustafa Kemal, 19. Tümen Kumandanlığına atanacak ve Çanakkale'de kahraman Türk askeriyle destan yazacaktır...

18 Ağustos 2013 Pazar

İYİ ADAM OLMASA HALK BİZE KARŞI ONU TUTAR MIYDI ?

Henüz ilk seçimde bir vatandaş Eskişehir'de tek parti listesine itiraz ederek, bağımsız milletvekili adayı olmuştu ve milletvekili seçilmişti. Bu vatandaşın adı Emin SAZAK'tır. Ortalığı karıştırmak isteyen bir grup bu sonucu cezalandırmak için olanca tahriklerde bulundular ama başarılı olamadılar.

Atatürk'ün tek parti lsitesine ikinci isyan Trakya'nın bir çevresinde olmuştu. Bir Halk Partili, bağımsız Milletvekili olarak Meclis'e gelmişti.

Bu isyanı içlerine sindiremeyen bir grup yine harekete geçti ve milletvekili seçilen vatandaşı cezalandırmak  ve ortalığı karıştırmak  istediler. Bu sıralarda Milletvekili seçilen vatandaşı tanıyan biri Atatürk'e :

-Bu zat için iyi adam, derler. Ben de öyle tanıyorum, dedi. Atatürk şu cevabı verdi:

-İyi adam olmasa halk bize karşı tutar mıydı? Onu kaybetmeye değil, kazanmaya bakınız .

17 Ağustos 2013 Cumartesi

ÖYLE İSE NE DİYE İZMİR'İ ALMAYA KALKMIŞ !

Büyük zaferden sonra Atatürk ; İzmir ziyareti esnasında, yakın arkadaşları ile beraber İzmir'in en güzel otellerinde birine Kordon'da bulunan Kramer Palas'a gider. Denize karşı bir masaya otururlar ve Atatürk garsonu çağırır ,bir kadeh rakı ister ve sorar :

- Kral Konstantin İzmir'de bulunduğu sıralarda buraya gelip rakı içti mi ?

Garson tereddüt içindedir. Saygıyla eğilir ve der ki :

-Hayır  Paşam. Burada hiç rakı içmediler. Mustafa Kemal gözlerini İzmir'in eşsiz deniz manzarasına çevirir ve der ki :

-Öyle ise ne diye İzmir'i almaya kalkmış !

16 Ağustos 2013 Cuma

20.YÜZYILIN EN BÜYÜK LİDERİ (KING OF THE MOUNTAIN)



Prof. Arnold Ludwig 2002'de  yazdığı ve dünya liderlerini ele aldığı "King of the Mountain" adlı kitabında, 20.yüzyıla damgasını vuran tarihi isimleri, liderleri 11 kriterlik bir sistemle değerlendirmiş, 20.yüzyılın liderlerini bu kriterlere göre kıyaslamış ve yaptığı araştırma ve değerlendirme sonucunda Atatürk'e bu puanlama sistemine göre toplamda 31 puan ile listenin  en üst sırasında yer vermiştir.


Aslen psikiyatrist olan ve daha sonra tarih ve siyasi liderlik konularını incelemeye yönelen Ludwig, siyasi önderlerin neden ve ne kadar önemli olduklarını tarafsız şekilde değerlendirebilecek bir ölçeği geliştirmek için uzun süre çalıştığını ve sonunda Jul Sezar, Napolyon ve George Washington gibi tarihi isimlerin, liderliği tanımlamak için ortak kullandığı 11 kriterden oluşan bir sistem belirlediğini anlattı.

Ludwig’in verdiği bilgiye göre bu ölçeğin kriterleri, “Sıfırdan ülke yaratmak, toprakları genişletmek, iktidarda kalınan süre, askeri başarı, sosyal tasarım gücü, ekonomik başarı, devlet adamlığı, ideoloji ortaya koyma, ahlaken örnek olma, siyasi miras ve ülkenin nüfusu” ölçütlerinden oluşuyor. 

Daha sonra incelenen liderlere, bu kriterlerin her biri için 0 ile 3 veya 0 ile 5 arasında puan veriliyor. Prof. Ludwig, kitabında, 20’nci yüzyıla damgasını vuran yüzlerce lideri bu sisteme göre kıyasladığını ve Atatürk’ün en üst sırada geldiğini anlattı.

Buna göre Atatürk, Ludwig’in kitabında bu 11 kriterden toplam 31 puan aldı. Sıralamada ikinciliği, 30’ar puanla komünist Çin’in kurucusu Mao Zedung ve 2. Dünya Savaşı sırasındaki ABD Başkanı Franklin Delano Roosevelt elde etti. Aynı ölçeğe göre, dağılan SSCB’nin son lideri Mihail Gorbaçov 24, İngiltere’nin efsanevi başbakanlarından Winston Churchill 22, Güney Afrikalı lider Nelson Mandela 20, eski ABD başkanı Bill Clinton da 15 puan topladı.

15 Ağustos 2013 Perşembe

BEN ŞİMDİYE KADAR YENİLMEDİM, YENİLEMEM...

1937 yılında Hatay Meselesinin gündemde olduğu bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk Fransız Büyükelçisi'ne bir sohbet esnasında şunları söylemiştir :

"Ben toprak büyütme dileklisi değilim; barış bozma alışkanlığım yoktur; ancak anlaşmaya dayanan hakkımızın isteyicisiyim. Onu almasam, edemem. Büyük Meclis'in kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım ! Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem onun huzuruna çıkamam, yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, yenilemem, yenilirsem, bir dakika yaşayamam...."


14 Ağustos 2013 Çarşamba

ATATÜRK'ÜN İSLAMA BAKIŞI

Bizim dinimiz, en makul ve en tabii dindir. Ve ancak bundan dolayıdır ki son din olmuştur.

Bir dinin tabii olması için akla, fenne, ilme ve mantığa uyması lazımdır. Bizim dinimiz bunlara tamamen uygundur. 

Müslümanların toplumsal hayatlarında, hiç kimsenin özel bir sınıf halinde mevcudiyetini muhafazaya hakkı yoktur. Kendilerinde böyle bir hak görenler, dini emirlere uygun harekette bulunmuş olmazlar. 

Biz de ruhbanlık sınıfı yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. Her fert dinini, din duygusunu, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır, orası da okuldur.

M. KEMAL ATATÜRK ( 1923 )

12 Ağustos 2013 Pazartesi

GENERAL TOWNSHEND'E CEVABI

1922 yılında, "Siz Napolyon'a benziyorsunuz " diyen  General  Townshend'e Mustafa Kemal'in cevabı şöyle olmuştur :

"Napolyon arkasına bir sürü muhtelif milliyetteki insanı toplayarak macera aramaya çıktı ve bunun içindir ki, yarı yolda kaldı. Ben, bir anadan, bir babadan gelen kardeşlerimle kendi vatanımı kurtarmak davası yolundayım ve muvaffak olacağım."

6 Ağustos 2013 Salı

ORDUNUN GÖREVİ

" Milli Ordu, millet birliğinin ve devlet varlığının en göze çarpan örneğidir. Ordu harice (dışa) karşı devletin varlığını temin ve icabında dahilde (içte) büyük asayişsizliği ortadan kaldırır. Her ferdin, devlet içinde yerine girmek vazifesi ve her ferdin devlet için mesuliyeti ordu hayatında  fiilen aşikar (açık) bir surette görülür. Ordu, cumhuriyet aleyhine teşebbüslere karşı, devlet ve hükümetin irade ve kuvvetini belirtir. Bu suretle herkesi devlet düzeninden, devlet emniyetinden hissedar kılmak vazifesini yapar. Devlet ve hükümet gibi ordu dahi kendisi için bir varlık değil, belki, milletin yaşamak ve var olmak iradesinin bir şeklidir. Ordunun devlete karşı en birinci vazifesi, azami kudret ve kabiliyete malik (sahip) olmaya çalışmaktır. Devletin büyüklük ve şerefi bununla yükselir."


M.Kemal ATATÜRK (1930)

5 Ağustos 2013 Pazartesi

MİLLİ MÜCADELEDE TÜRK KADINI

Dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir milletinde, Anadolu köylü kadınının üstünde kadın çalışması zikretmek imkanı yoktur ve dünyada hiçbir milletin kadını " Ben, Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar emek verdim " diyemez.

M.KEMAL ATATÜRK ( 1923 )

4 Ağustos 2013 Pazar

İNÖNÜ ZAFERİ SONRASI İSMET PAŞA'YA TELGRAF


Batı Cephesi Komutanı ve Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa'ya                              01.04.1921


"Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Muharebelerinde yüklendiğiniz vazife kadar ağır bir vazife yüklenmiş komutanlar enderdir. Milletimizin bağımsızlığı ve hayatı, dahiyane idareniz altında şerefle vazifelerini gören komuta ve silah arkadaşlarınızın kalp ve hamiyetine büyük güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin ters giden talihini de yendiniz. İstila altındaki bedbaht topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istila hırsı,azim ve hamiyetinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.

Adınızı, tarihin iftihar kitabesine kaydeden ve bütün milleti hakkınızda ebedi minnet ve şükrana sevk eden büyük gaza ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı seyrettirdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükselme pırıltısı ile dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını ve hakim olduğunu söylemek isterim."

Mustafa Kemal
TBMM Başkanı

3 Ağustos 2013 Cumartesi

İNÖNÜ ZAFERİ SONRASI İSMET PAŞA'NIN TELGRAFI

Metristepe, 1.4.1921

Saat 18.30′da Metristepe’den gördüğüm durum: Gündüzbey kuzeyinde sabahtan beri dayanan ve artçı olması muhtemel olan bir düşman müfrezesi, sağ kanat grubunun taarruzu ile düzensiz olarak çekiliyor. Yakından takip ediliyor. Hamidiye yönDüşman, binlerce ölüsüyle doldurduğu savaş meydanını silâhlarımıza terk etmiştir.
ünde karşılaşma ve faaliyet yok. Bozöyük yanıyor.

Batı Cephesi Komutanı
İsmet

2 Ağustos 2013 Cuma

RAMAZAN AYINDA ...


Hafızı Yaşar Okur Atatürk’ün dine bakışını şöyle anlatıyor:





”15 yıl yanlarında bulunmanın bana verdiği hak ve salahiyetle diyebilirim ki Atatürk, dine karşı hiçbir zaman kayıtsız kalmamış,yalnız dini istismar edenleri cephe almıştır… Ramazanları Atam için çok büyük bir önemi vardı. Ramazan gelir gelmez incesaz heyeti Çankaya Köşküne giremezdi. Kandil geceleri de saz çaldırmazlardı. Sadece beni huzurlarına çağırır, Kuran-ı Kerim’den bazı sureler okuturlardı. Ben okurken gözleri bir noktaya takılır, derin bir huşu ile dinlerlerdi. Ruhen çok mütelezziz olduğu her halinden anlaşılırdı.”

1 Ağustos 2013 Perşembe

VATANIN BAĞRINA DÜŞMAN DAYADI HANÇERİNİ

Birinci TBMM'de Mustafa Kemal'in 1921 yılında yaptığı konuşmadan :


" Milletimiz bugün, bütün mazisinde olduğundan daha çok ve ecdadından daha çok ümitlidir. Bunu ifade için şunu arz ediyorum. Kendilerinin tabiri veçhile cennetten vatanımıza gözcü olan merhum Kemal demiştir ki :

Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yok mudur kurtaracak bahtı kara maderini

İşte bu kürsüden, bu yüce Meclis'in reisi sıfatıyla yüksek heyetinizi teşkil eden bütün azanın her biri namına ve bütün millet namına diyorum ki :

Vatanın bağrına düşman dayasın hançerini
Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini. "