24 Kasım 2013 Pazar

BAŞÖĞRETMEN MUSTAFA KEMAL VE ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Öğretmenler Günü  pek çok ülkede 5 Ekim günü kutlanmaktadır. Bu günün öğretmenler günü olarak kutlanmasına 1994 tarihinde UNESCO'nun tavsiyesiyle karar verilmiştir. 5 Ekim gününün özelliği, 1966 yılında Paris’te gerçekleşen “Öğretmenlerin Statüsü Hükümetlerarası Özel Konferansı”’nın sona erip UNESCO temsilcileri ile ILOtarafından “Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi”’ni oybirliği ile kabul edilişinin yıldönümü olmasıdır..

Türkiye’de ise her yıl 24 Kasım Öğretmenler Günü olarak kutlanır. Bu, 1981 yılında başlamış bir uygulamadır.
24 Kasım 1928, Harf İnkılabından sonra yeni Türk alfabesini halk mekteplerinde Türk halkına kara tahta karşısında bizzat öğreten Mustafa Kemal Atatürk'ün "Millet Mektebleri’nin Başöğretmenliği"ni kabul ettiği gündür. Bakanlar Kurulu, Mustafa Kemal Atatürk’e "Millet Mektepleri Başöğretmenliği" ünvanını 11 Kasım 1928’de yaptığı toplantıda vermiş ve bu ünvan, 24 Kasım’da Millet Mektepleri Talimatnamesi'nin yayınlanması ile resmileşmiştir.
Atatürk'ün 100. doğum yıl dönümü olan 1981 yılında onun "başöğretmen" oluşunun yıl dönümlerinde ülke çapında Öğretmenler Günü kutlanmasına karar verilmiştir.

TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN...

23 Kasım 2013 Cumartesi

ZAFERİ NEYLE KAZANDINIZ


Büyük Zaferden sonra Çankaya'da yapılan bir basın toplantısında gazeteciler, Mustafa Kemal'i soru

yağmuruna tutuyorlardı. İçlerinden genç bir gazeteci :

-Paşa Hazretleri, dedi. Zaferi neyle kazandınız?

Mustafa Kemal gülümseyerek cevap verdi :

- Telgraf telleriyle...

17 Kasım 2013 Pazar

MUSTAFA KEMAL'İN ÖĞRENİM HAYATI (HARP OKULU)

Mustafa Kemal Manastır Askeri Lisesinden mezun olduktan sonra, yüksek öğrenimine devam etmek üzere İstanbul Pangaltı'da bulunan Harbiye Mektebine gitmek için Selanik'ten vapura biner ve İstanbul'a, Payitahta hareket eder. Böylece bütün çocukluğu ve ilk gençlik yıllarının geçtiği Makedonya'dan ilk defa ayrılır.

Harp Okuluna girişi 13 Mart 1899, apolet numarası 1283'dür. Harbiyeli Mustafa Kemal, Künye Defterine ; " Selanik'te Koca Kasım Paşa Mahalleli Gümrük Memurlarından müteveffa Ali Rıza efendi'nin mahdunu, uzun boylu, beyaz benizli Mustafa Kemal Efendi selanik 96" olarak kaydedilecektir.

Mustafa Kemal altı kısma ayrılan birinci sınıfların birinci kısmında idi.  Kısım Çavuşu olan Mustafa Kemal Ispartalı Faik, Ömer Abdülkadir Yanya ve Ali Fuat Cebesoy ile birlikte birinci sırada oturuyordu. 

Birinci sene Piyade sınıfından eğitim ve öğtetimine devam eden 610 arkadaşı arasından 9. olarak ikinci sınıfa geçmiştir. Birinci sınıfta yaşadıklarını kendi hatıralarında şöyle anlatır :

"Birinci sınıfta gençlik hayallerine tutuldum. Dersleri ihmal ettim. Senenin nasıl geçtiğinin farkında olmadım. Ancak dersler kesilince kitaplara sarıldım."

İkinci sınıfı ise 420 arkadaşı arasından 11. olarak tamamlamıştır. Üçüncü sınıf eğitimini de başarıyla tamamlayan Mustafa Kemal, üç yıllık notlarının toplamı üzerinden  Harp okulundan 8. olarak mezun olmuştur. Sicil numarası 1901-Piyade-8 dir. 

Harbiyedeki arkadaşları öncelikle Manastır İdadisinden gelenlerdi. Bunlar arasında Ahmet Tevfik ilk sırayı almaktadır. Çocukluk arkadaşı Mustafa Nuri(Conker), Lütfi Müfit(Özdeş), Ali Fuat(Cebesoy), Arif(Ayıcı), Kazım(Karabekir), Ömer Naci, Kazım (Özalp), Ali Fethi(Okyar) onu takip eden arkadaşlarıydı. Bunların bazısı kendi devresi, bazıları da kendinden önce veya sonraki devrenin öğrencileri idi.

Mustafa Kemal'in Harbiyede öğrenime başladığı sırada okul komutanı Mustafa zeki Paşa idi. Daha sonra Çanakkale'de kendisine kolordu komutanlığı yapacak Esat Paşa okul komutanı olmuştur. 

Harp Okulundaki öğretmenleri arasından kendisini en çok etkileyenler iseFransızca Öğretmeni Necip Asım (Yazıksız) Bey, Talim Öğretmeni Rahmi Paşa,Binbaşı Fazıl Bey, Yüzbaşı Naci(İldeniz) Bey ve Teğmen Osman Efendi bulunuyordu.

Mustafa Kemal Harbiye Mektebinden Piyade Teğmen rütbesiyle mezun olmuş, kurmaylık sınavını kazanmış ve Harp akademisinde öğrenim görmeye hak kazanmıştır. 

Bundan sonraki öğrenim safhası Harp akademisidir...

Mustafa Kemal'in öğrenim hayatının diğer safhaları için buraya tıklayınız.

10 Kasım 2013 Pazar

SARI ZEYBEK'İN ÖLÜMLE DANSI

"Atatürk’ün karnı iyice şişmişti. Doktorlar bu suyun alınması gerektiğine karar verdiler. Operasyon başarı ile tamamlanmıştı ve Atatürk’ün karnından tam 12 litre su çıkartılmıştı.O geceden itibaren doktorlar, Atatürk’ün devamlı istirahat etmesi gerektiğini belirterek, ziyaretleri yasakladılar. Çok zorunlu haller dışında hastanın yanına kimse alınmayacak, fazla konuşturulmayacaktı. Bu tavsiyelere harfiyen uyulması için de en yakınındaki 5 kişi o geceden itibaren yan odada nöbet tutmaya başladılar. Bu nöbetler, 10 Kasım’a dek aralıksız devam etti.

Ekim’e girilirken Atatürk derin uykular uyuyor, sabahları bitkin uyanıyordu. Geceleri inlemeye ve sayıklamaya başlamıştı. Atatürk’ün sıhhi durumu iyice kötüleşmişti. İlk ağır koma 16 Ekim Pazar günü geldi. Durumu bir bildiriyle halka anlatıldı. Ülke ayağa kalkmıştı. Ülkenin üstüne adeta ölü toprağı serpilmiş gibiydi. Türkiye nefesini tutmuş, Atası için dua ediyordu. Korkulan olmadı. Atatürk ölümü yenmişti.

Nihayet 29 Ekim gelmişti. Cumhuriyet 15. Yaş gününü kutluyordu. Atatürk ise Saray’da yatağında “Ah Ankara… Ah Ankara’ya gidemedik” diye yakınıyordu.

Atatürk 29 Ekim’den 7 Kasım’a kadar ki 10 günü yarı uyur, yarı uyanık halde geçirdi. Genellikle kendinde değildi.


7 Kasım sabahı arkaüstü yatarken tükürmeye başladı. Tükürüğünde kan vardı. Atatürk karnındaki suyun çekilmesini istedi. Doktorlar, onun son buyruğunu yerine getirdiler. Rahatlamıştı."

Can Dündar'ın bu müthiş kitap ve belgeselinde; Atatürk'ün son günleri, bilinmeyen öykülerle, farklı yönleriyle okuyucuların karşısına çıkıyor, hala okumayan varsa bu muhteşem yapıtı geç değil, alın ve okuyun...

Bir insan, bir lider, bir devrimci, bir deha ölüyor... Bir devir kapanıyor...

Ruhun şad olsun Yüce Atatürk, mekanın cennet olsun... Bu millet seni ve yaptıklarını asla unutmayacak...


1 Kasım 2013 Cuma

SALTANATIN KALDIRILMASI 1 KASIM 1922 (TARİHTE BUGÜN)

Milli mücadeleden sonra yapılacak olan barış konferansına Ankara Hükümeti ile İstanbul Hükümetinin birlikte çağırılması bardağı taşıran son damla olmuştu. Artık saltanatın kaldırılma vakti gelmişti. Zaten fiilen ortada ne bir padişah, ne de onun hükümeti vardı. Türk Halkı hakimiyetini Mustafa Kemal önderliğinde kendi eline geçirmişti.

Kanun teklifi meclise geldiğinde büyük tepkiler oluşmuş, muhalefet kanun tasarısının komisyonlarda görüşülmesini talep etmiş ve tasarı komisyonlarda görüşülmeye başlanmıştı. Ancak ortaya çıkan tablo saltanat ve hilafet yanlılarının bu görüşmeleri uzatacağını, ve bu tasarının kabul edilmemesi için zaman kazanmaya çalıştıklarını gösteriyordu.

Mustafa Kemal olaya müdahale etmek zorunda kaldı ve komisyon üyelerine şu muhteşem konuşmayı yaptı :


"Hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafından hiç kimseye, ilim icabıdır diye müzakereyle, münakaşa ile verilemez. Hakimiyet, saltanat kuvvetle, kudretle ve zorla alınır....Şimdi de, Türk milleti hakimiyet ve saltanatını isyan ederek kendi eline bilfiil almış bulunuyor. Bu bir emrivakidir. Mevzubahis olan, millete saltanatını, hakimiyetini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız meselesi değildir. Mesele zaten emrivaki olmuş bir hakikati ifadeden ibarettir. Bu behemehal olacaktır. Burada içtima edenler meclis ve herkes meseleyi tabiî görürse, fikrimce muvafık olur. Aksi takdirde, yine hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir."

Bu muhteşem konuşmadan sonra 1 Kasım 1922 tarihinde Saltanat kaldırıldı ve Cumhuriyete giden yolda çok önemli bir adım atıldı...