12 Mart 2014 Çarşamba

TARİHTE BUGÜN "İSTİKLAL MARŞININ KABULU"

Türk Kurtuluş Savaşı'nın başlarında, İstiklâl Harbi'nin milli bir ruh içerisinde kazanılmasını sağlamak amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı, 1921'de bir güfte yarışması düzenlemiş, söz konusu yarışmaya toplam 724 şiir katılmıştır. Kazanan güfteye para ödülü konduğu için önce yarışmaya katılmak istemeyen Burdur milletvekili Mehmet Akif Ersoy, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Bey'in ısrarı üzerine, Ankara'daki Taceddin Dergahı'nda yazdığı ve Türk Ordusu'na hitap ettiği şiirini yarışmaya koymuştur. Yapılan elemeler sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 12 Mart 1921 tarihli oturumunda, Mehmet Akif'in yazdığı İstiklal Marşı coşkulu alkışlarla kabul edilmiş, Milli Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi Tanrıöver mecliste İstiklal Marşını ilk kez okuduğunda Meclis büyük bir çoşkuyla istiklal Marşını ve Mehmet Akif'i ayakta dakikalarca alkışlamıştı. Ve o muhteşem marş Türk Kurtuluş Savaşının en önemli güç ve moral kaynaklarından biri olarak Kurtuluşun ve istiklalin  müjdecisi  olmuştur.

Mehmet Âkif Ersoy İstiklâl Marşı'nı, şiirlerini topladığı Safahat'a dahil etmemiş ve İstiklâl Marşı'nın Türk Milleti'nin eseri olduğunu beyan etmiştir.

Yıllar sonra Mehmet Akife İstiklal Marşı ile bir soru sorulduğunda büyük üstadın verdiği cevap muhteşemdir :


"O şiir bir daha yazılamaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri görmek, o günleri yaşamak lazım. O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Allah, bir daha bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın."

3 Mart 2014 Pazartesi

TARİHTE BUGÜN " HİLAFETİN KALDIRILMASI"

Milli mücadeleden sonra yapılacak olan barış konferansına Ankara Hükümeti ile İstanbul Hükümetinin birlikte çağırılması bardağı taşıran son damla olmuştu. Artık saltanatın kaldırılma vakti gelmişti. Zaten fiilen ortada ne bir padişah, ne de onun hükümeti vardı. Türk Halkı hakimiyetini Mustafa Kemal önderliğinde kendi eline geçirmişti.

Ve 1 Kasım 1922 tarihinde saltanat kaldırıldı. Cumhuriyet 29 Ekim 1923 günü ilan edildi.

Saltanatın kaldırılması ve son padişah/halife Vahdettin’in yurtdışına çıkması ile beraber halifelik makamına Abdülmecit Efendi getirildi.

Bu gelişmelerin sonucunda  cumhuriyet karşıtı ve muhalif milletvekilleri eski sistemin devamını adeta adım adım savunmuşlar ve hiç olmazsa hilafeti koruma gayretine girmişlerdir. Bu gayelerine ulaşmak için de  Halife Abdülmecit Efendi etrafında toplanmışlardır.

Saltanatın kaldırılması ile hukuki zeminini kaybettiği, etkinliğinin sözde kaldığı yerli ve yabancı araştırmacılar tarafından kabul edilen, bu sebeple Meclis içinde ve dışında tartışmalara konu olan Hilafetin geleceği Cumhuriyetin ilanından sonra artık tamamen halife ve taraftarlarının davranışlarına bağımlı kalmıştır.

Mustafa Kemal’de tarihi ve vicdani bir hatıra olarak nitelediği hilafet kurumunun ancak halifenin gerçek konumunun farkında olması halinde korunabileceğini belirtmişti.

Fakat halife Abdülmecit Efendi halifelik makamına geçer geçmez, saltanat dönemini andıracak, Cumhuriyet idaresine ters gelen tavırlar takınmış, TBMM adına İstanbul’da bulunan Refet Paşa ile Rauf Orbay ve Kazım Karabekir gibi dönemin kahraman ve güçlü kumandanları ile yakın münasebetlerde bulunmuş olması endişeleri de beraberinde getiriyordu.

Halife, etrafına toplananlar ile güç kazanıyor ve yapılacak olan inkılaplara karşı çıkabilecek bir güç odağı haline geliyordu. Gelişmeler Mustafa Kemal Paşa tarafından da ciddiyetle takip ediliyordu. Mustafa Kemal'in yeni Türkiye'sinde bu ve benzeri makamlara yer yoktu.

24 Kasım 1923 tarihinde ise Londradan İngiliz Kraliyet Danışmanı ve Devlet Yargıcı Emir Ali ile yine İngiliz Gizli Servisinde ajanlık yapan Ağa Han imzalı bir mektup Başbakan İsmet İnönüye bir mektup gönderilmiş ancak mektup İnönü’ye ulaşmadan İstanbul Basınında paylaşılmıştır. Mektupta halifeliğin nüfuzunun azaltılıp siyasi yapının dışında tutulmasının İslamın dağılmasına, manevi dünya gücünün fiilen kaybedilmesine yol açacağı uyarısı yapılmaktaydı. TBMM bu oyunun arkasında bir İngiliz parmağı olduğunu hissetmişti. Bu mektup yeni devletin temel ilkesi olan tam bağımsızlığı hiçe sayıyor ve yeni devlet içinde bir iktidar mücadelesinin tarafı haline gelen hilafet makamını takviye ederek mevcut karmaşanın devamını istemekten başka bir şey amaçlamıyordu.

1924 yılı bütçe görüşmelerinde Abdülmecit Efendinin bütçesini arttırmak istemesi, hala resmi devlet teşkilatının önemli bir parçası olduğuna inandığı  yönündeki tavır ve davranışları artık bu için çözülmesi gerektiği inancını ortaya çıkarıyordu.

Nihayet konu 3 Mart 1924 tarihli Meclis oturumunda tartışmaya açıldı ve aynı gün hilafetin kaldırılmasına oybirliği ile karar verilmiş ve kanun gereğince Abdülmecid Efendi ailesiyle birlikte 4 Mart 1924 günü İsviçre'ye gönderilmiştir.

3 Mart 1924 tarihli oturumda ayrıca Şeriye ve Evkaf Vekaleti kaldırılmış, Vakıflar, Genel Müdürlük teşkilatı ile Başbakanlığa bağlanmış, Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti kaldırılarak , savaş ve barışta emir ve komutasını Cumhurbaşkanına vekaleten yürütecek Genelkurmay Başkanlığı kurulmuş ve bir diğer önemli kanun olan Tevhid-i Tedrisat Kanunu kabul edilmiştir.

KAYNAK

TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ, ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ