İzmir yolunda ilerliyorduk. Köylüler askerlerimizin girişini
seyrediyorlar onlara kırık testilerle su taşıyorlar, yürekten minnetlerini
anlatmak ihtiyacıyla çırpınıyorlardı. Evleri yanmış ve dünyada sırtlarındaki
donlarından ve gömleklerinden başka bir şeyleri kalmamış insanların ikram
etmek arzusunu görseydi, yüreksiz Neron (Kızıp Roma şehrini yakan dünyanın
en zalim insanı olarak kabul edilen Roma imparatoru.) bile kör oluncaya
kadar gözyaşı dökebilirdi.
Tam yanlarına vardığımız sırada, bir nakliye konvoyu
geçmemize engel oldu. Otomobil durdu. Mustafa Kemal Paşa istediği bir sigarayı yakmak
üzere gözlüklerini kaldırdı. O sırada otomobilin yakınına sokulan
sakallı bir ihtiyar, koynundan muşamba rengini almış buruşuk bir kağıt çıkardı.
Önce kağıdı, sonra dikkatle Mustafa Kemal Paşa'yı süzdü. Yine kağıda yine Paşa'ya baktı. Bu hareketi üçüncü defa tekrarladıktan sonra, şimdi
hatırladıkça tüylerimi ürperten bir sesle:
-Bu sensin! dedi.
Ve arkasını dönerek, köylülere heyecanla bağırdı.
-Mustafa Kemal! dedi... Mustafa Kemal!...
Bu feryadı duyanların nasıl birbirine karıştığını tasavvur
edemezsiniz.
Biz bütün gayretimize rağmen onların birbirini çiğneyerek
otomobile dolmalarına engel olamadık. Çünkü onlar, şuurun dışına
taşmış bir sevgiden kuvvet alıyorlardı. Gazi Paşa'nın yüzünü, ellerini öpüyorlar,
çizmesinin tozlarını sürme gibi gözlerine çekiyorlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder